SELİM TURAN

1915’te İstanbul Cağaloğlu’nda Azeri-Kafkas asıllı Prof. Dr. Hüseyinzade Ali Turan ile Çerkez Süvari Zabiti Şemsettin Bey’in kızı Edhiye Hanım’ın oğlu olarak dünyaya geldi. İttihat ve Terakki Partisi merkez yöneticiliği yapan, Azerbaycan Türklerinin mücadelesinde yer alan ve Türk Ocakları’nda çalışan Hüseyinzade Ali Bey, dönemin milliyetçi şair ve yazarlarıyla da yakın ilişki içindeydi. Babasının Batı ve Doğu kültürlerinin özlerinin alınarak yorumlanmasına dayalı anlayışıyla yetişen Selim Turan, aynı zamanda onunla beraber desen yaptı, resim çizdi ve renk, form, kompozisyon denemeleri yaptı. Turan’ın ilköğrenimi sırasında resim öğretmeni Malik Aksel’di. 1925’te ilkokulun üçüncü sınıfında Galatasaray Lisesi’ne geçti. 1935’te İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdi. Feyhaman Duran, Nazmi Ziya ve Zeki Kocamemi’nin atölyelerine devam etti. Ardından Léopold Lévy’nin öğrencisi oldu. Akademi’deki eğitimi sırasında Şark Sanatları Tezyinat Bölümü Şefi, Tuğrakeş lakaplı İsmail Hakkı Altunbezer’den hat, aynı bölümde çalışan Necmeddin Okyay’dan ebru ve cilt yapımı, Kâmil Akdik’ten hat, Fevzi Hoca’dan Türk motifleri konularında özel dersler aldı. Akademi’den 1938’de mezun oldu. Üsküdar Sultantepe Ortaokulu, Kadıköy Sanat Enstitüsü, Moda Kız Sanat Okulu’nun aralarında bulunduğu okullarda resim öğretmeni olarak çalıştı. 1941’de Yurt Gezileri projesi kapsamında Muğla’ya gönderildi. Datça, Marmaris, Bodrum, Köyceğiz ve Fethiye’de üç ay kalarak resimler yaptı.Turan, 1944’te seramik sanatçısı Fatma Şahika Arutay’la evlendi. 1947’de Fransa Hükümeti’nin verdiği öğrenci bursu kapsamında eşiyle beraber Paris’e gitti. O yıllarda etkin olan özel atölyelere devam ederek var olan sanat atmosferini gözlemlemeye başladı. Düzenli izlediği sergilerin yardımıyla soyut sanata ilgi duydu. Sanatçının soyut resimleri Paris sanat ortamında ilk kez 1948’de, Galerie des Deux-Iles’deki grup sergisi La Roses des Vents’da (Rüzgârgülü) sergilendi. Turan, kendisiyle aynı dönemde Paris’e giden Fahrelnissa Zeid, Nejad Devrim, Avni Arbaş, Tiraje Dikmen, Albert Bitran, Mübin Orhon, Semiramis Zorlu, Abidin Dino, Hakkı Anlı ve Erdal Alantar gibi İstanbullu sanatçılar ile birlikte dönemin önemli galerilerinde kişisel sergiler açtı, jürili grup sergilerine katıldı. Bursunun kesilmesinin ardından Louvre Müzesi Koleksiyonu’ndaki minyatür, hat eserlerinin bakım ve onarımlarını yaptı. Farklı özgün baskı atölyelerinde çalışarak Asgar Jorn, Pierre Soulages, Joan Miró, Pablo Picasso gibi sanatçıların litografi ve gravürlerini bastı. Ardından Galerie Breteau’da soyut resmin önemli isimlerinden Hans Hartung’un asistanlığını yaptı. İlk kişisel sergisini de 1950’de bu galeride açtı. Sergide yer alan ve koyu tonların egemen olduğu eserler, sanatçının “Siyah Dönem” olarak tanımlanan, 1960 ortalarına dek sürdürdüğü kompozisyonlarının çıkış noktasıydı. “Siyah Dönem”inde sıkça Hıristiyan ikonografisinin en önemli konularından biri olan çarmıha gerilmiş İsa motifini soyutlayarak kullandı. 1950’den itibaren Fransa’nın farklı kentlerinde kişisel sergiler açmanın yanısıra, grup sergilerine de katıldı.  1960’larda Paris sanat ortamında gözlemlenen dönüşümle beraber Selim Turan’ın resim tarzında da bir değişim yaşandı ve bu dönemde araştırmalarını figüre yönlendirdi. 1953-1955 arasında Académie Ranson’da, 1963’te École d’Art de Fontainbleau’de resim ve sanat tarihi dersleri verdi. 1964’ten itibaren mimar Jean Balladur ile birlikte çalışmaya başlayarak onun binaları için sanat eserleri üretti. Fransa’nın çeşitli kentlerinde büyük boyutlu heykeller, meydan düzenlemeleri, fresk çalışmaları gerçekleştirdi. 1969’da soyut resimlerini İstanbul Alman Kültür Merkezi Galerisi’ne yollayarak İstanbul’daki ilk kişisel sergisini açtı. 1975’te Paris’teki Musée de l’Homme’da gördüğü, Kolomb öncesi Peru’da yapılmış, dokunulduğunda dönen heykellerden etkilenerek, hareketli (mobile) heykeller yapmaya yöneldi. 1979’da, 1963’te güncellemediği nüfus kaydı nedeniyle düşen Türkiye vatandaşlığını geri alarak İstanbul’a döndü ve bu tarihten itibaren İstanbul ve Paris arasında dönüşümlü yaşamaya ve üretmeye başladı. 1987’de Kaz Dağı yakınlarındaki Türkmen Tahtakuşlar Köyü ve Sarı Kız efsanesiyle tanıştı ve Sarı Kız temalı figüratif resimleri, 1989’da açtığı kişisel sergide yer aldı. 1994’te Paris’teki atölye-evinde hayata gözlerini yumdu.